Kemal Gözler, “Demokrasi Nasıl Korunabilir? Uyuyan Devi Uyandırmak”, http://www.anayasa.gen.tr/dev.html
(Konuluş Tarihi: 26 Nisan 2017).
(Konuluş Tarihi: 26 Nisan 2017).
(...)
Türk demokrasisi, sistem dışı güçler tarafından tehdit edilmiyor. Tehdit sistemin kendi içindeki güçlerden, açıkçası iktidar partisinden geliyor. Tehdit iki şekilde ortadan kalkabilir:
a) AKP’nin 2002 yılındaki kuruluş felsefesine dönmesi durumunda, demokrasi üzerindeki tehdit kendiliğinden sona erer. Ancak AKP’nin artık 2002 yıllındaki kuruluş felsefesine veya diğer bir tabirle “fabrika ayarları”na dönme ihtimali çok düşük. Ama olur da AKP önümüzdeki günlerde fabrika ayarlarına döner, demokrasiyi tekrar inşa ederse, ben yanılmış olurum ve bu şekilde yanılmış olmaktan da mutlu olurum.
Ne var ki, kanımca AKP, artık kuruluş felsefesine dönme kabiliyetini bütünüyle yitirmiştir. Zira AKP’yi kuran kadronun önemli bir kısmı bugün AKP’den dışlanmıştır. Şüphesiz AKP’nin mevcut kadrosu içinde de sorunları gören ve kuruluş felsefesine geri dönülmesi gerektiğini düşünen sağduyulu siyasetçiler hâlâ vardır. Ancak bunların AKP yönetimini etkileyemediğini her gün bir kez daha görüyoruz.
(...)
5. Siyasetten Uzak Duran İyi Yetişmiş Kitle: “Uyuyan Dev”
Oysa Türkiye’de çok iyi yetişmiş, işini dört dörtlük yapan, elit bir kitle var. Bu insanlar, tabir caiz ise, Türkiye’nin “birinci sınıf beyinleri”. Ancak bunlar Türkiye’de siyasetten uzak duruyorlar; çünkü siyaset, bu ülkede riskli bir iş. Onurlu ve dürüst insanların bu işe girmeye pek hevesi yok. Girenler de pişman olarak ayrılıyor.
Türkiye’nin birinci sınıf beyinleri, bunu görüyor ve bu riskli işten bilinçli bir şekilde uzak duruyorlar. Onun yerine kendi mesleklerinde ilerlemeyi, para kazanmayı, güzel evlerde oturmayı, araba sahibi olmayı, çocuklarını iyi okullarda okutmayı, müreffeh bir hayat sürmeyi tercih ediyorlar. Hâliyle bu tercihlerinde bir yanlışlık yok. Ama bu şekilde siyaseti normalde o işi yapmaması gereken insanların eline terk etmiş oluyorlar.
Sadece elitlerde değil, toplumun genelinde aktif siyasetten uzak durma eğilimi var. Türk toplumunun aşırı politik olduğu, siyasetle yatıp kalktığı söylenir. Bu sadece muhabbet ve dedikodu anlamında doğrudur. Türkiye’de ana babaların üniversiteye başlayacak çocuklarına verdikleri ilk öğüt “aman siyasete bulaşma” öğüdüdür. Çünkü siyaset, bu ülkede, kişiler için felaket getiriyor.
Neticede Türkiye’de siyasetten bilerek uzak duran iyi yetişmiş bir kitle var. Türkiye’de muhalefet partileri çok güçsüz ise, Türkiye’de demokrasi tehdit altında ise, bu biraz da, bu kitlenin siyasetten uzak durması yüzündendir. Bu kitle sorunu görüyor; ama elini taşın altına koymak da istemiyor.
* * *
(...)
Vasıflarını beğenin veya beğenmeyin, bunlar modern insanlar. Gelirleri, harcamaları, yaşam tarzları da batılılarla kıyaslanabilir nicelik ve niteliktedir. Bunların dedelerine değil, pek çok bakımdan Avrupalılara benzedikleri söylenebilir.
Türkiye’de tabir caiz ise “uyuyan bir dev” var.
Dev uzun zamandır uykuda. Çünkü onun için önemli olan yaşam tarzı. Yaşam tarzının sağlanması ve sürdürülmesi de büyük ölçüde eğitimden, iyi bir iş sahibi olmaktan ve para kazanmaktan geçiyor. Bunda da başarılı oluyor. Gündeminde siyaset yok. Çünkü kendisini tehdit altında hissetmiyor.
Ancak son bir iki yıldır işler değişti. Demokrasi eksikliği ve özellikle hukuk güvenliğinin zayıflaması iyi yetişmiş kitlenin yaşam tarzını da tehdit eder hâle geldi. Bu tehdidin nasıl gerçekleştiği ve bu kitlenin nasıl rahatının bozulduğu ayrıca incelenmesi gereken bir konudur. Neticede bu iyi yetişmiş kitle, demokrasinin ve hukukun ekmek su gibi bir değer olduğunu, bu değerler olmaksızın, elde ettiği modern yaşam tarzını uzun vadede koruyamayacağını, demokrasi olmazsa sahip olduğu refahın dahi kalıcı olamayacağını görmeye başladı. Bu kitle, belki tarihte ilk defa demokrasinin ve hukukun gerekliliğini sahih ve samimî bir şekilde hissetmeye başladı.
(...)8. Deve Yön Vermek: Dev Nereye ve Nasıl Gidecek?
Ortada iki sorun var: Birinci sorun, iyi yetişmiş sessiz kitlenin, yani “devin” uyanıp uyanmayacağı sorunudur. Bu sorun hakkında daha fazla bir şey söylemeye gerek yok. Bu sorun AKP’yi ilgilendiriyor. Devi uyandırma görevini, AKP, son bir iki yıldır, başarılı bir şekilde ifa ediyor. Bu görevden vazgeçip geçmeme onun kendi bileceği bir şey.
İkinci sorun, devin uyanması hâlinde, uyanan deve yön verme, istikamet verme sorunudur. Türk demokrasisi üzerindeki tehditlerin kaldırılabilmesi için devin nereye ve nasıl gideceğini de bilmesi gerekir.
Devin etrafında derin uçurumlar var. Uykudan yeni uyanan ve uyku sersemi olan devin bu uçurumlardan birinin içine düşme ihtimali çok yüksektir.
Dev onlarca yıl süren derin uykusundan uyandıktan sonra, geçmişte yapılan aynı hataları tekrar yapacaksa, Türk demokrasisi açısından değişen bir şey olmaz.
Geçmişte düşülen hatalara tekrar düşmemesi için devin, Türkiye’de iktidar ve muhalefet partilerinin geçmişte ne gibi hatalar yaptığını bilmesi gerekir.
Türkiye’de iktidara gelen devin geçmişte yapılan aynı hatalara düşme ihtimali çok yüksektir. Dahası 16 Nisan 2017 referandumuyla kabul edilen “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” sayesinde dev, sadece yürütmeye değil, yasamaya ve yargıya da sahip olacak ve bu şekilde sınırsız ve mutlak bir güç elde edecektir. Hâliyle böyle bir sistemde bu devin otoriterleşme ihtimali çok yüksektir. Demokrasiyi korumak için yola çıkanların, bir denge ve fren sistemi olmadıkça, demokrasiye zarar vermeyeceklerinin bir garantisi yoktur.
* * *
Türk siyasal tarihi adeta karşılıklı bir intikam alma tarihidir. Son yıllarda sağ, soldan intikam alıyor.
Uykudan uyanan dev, intikam almak için iktidara gelmemelidir.
İntikam süreci devam edecekse, Türkiye’ye hiçbir zaman demokrasi gelemeyecektir. Uyanan dev, intikam almak için değil, demokrasiyi kalıcı olarak tesis etmek için iktidara gelmelidir.
İktidara gelecek olan dev, ahlâkî ilkelerle hükmetmeyecekse, iktidarın değişmesinin Türk demokrasisine sağlayacağı bir yarar olmayacaktır. Böyle bir iktidar değişiminin personel değişiminden başka bir anlamı olmaz. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, personel değişimi değil, zihniyet değişimidir.
26 Nisan 2017, K.G.
(UYARI: Alıntılarda muhakkak bu makalenin ilk defahttp://www.anayasa.gen.tr/dev.html adresinde yayınlandığı hususu belirtilmelidir).
* Bu makale benim bir “vatandaş” sıfatıyla yazdığım bir makaledir.
[1]. Kemal Gözler, “1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme”,http://www.anayasa.gen.tr/anayasasizlastirma-v4.pdf.
[2]. Kemal Gözler, “1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme”,http://www.anayasa.gen.tr/anayasasizlastirma-v4.pdf.
[3]. “Tutulmuş” kelimesi yerine “haczedilmiş” de diyebiliriz. İcra ve iflas hukuku terimi olarak “saisie”, “haciz” demektir.
[4]. Louis Favoreu, La Politique saisie par le droit, Paris Economica, 1988, 153 s.
[5]. Siyasetin hukukun kıskacı altında olduğu bu yarım yüzyıl, tam da benim hayatıma denk düşüyor: 1966 yılında doğdum. Bu konulara aklımın erdiği ilk günlerden beri Türkiye’de demokrasinin hep yetersiz bulunduğunu ve eleştirildiğini hatırlıyorum.
Ben de geçmişte Türk demokrasisini bolca eleştirdim. Ama bugün anlıyorum ki, yetersiz de olsa demokrasi içinde doğmuş, büyümüş ve yaşamışım. Bu ortamın verdiği imkânlar içinde büyümüş ve yaşamış biri olarak, demokrasinin, kendi kendisine olan, kendi kendisine varlığını sürdüren bir şey olduğunu sandım. Demokrasinin korunmaya muhtaç bir şey olduğu aklımın ucundan geçmedi. Oysa demokrasi de korunması gereken bir şeymiş. Bazı kitaplarda bu yönde şeyler okumuş olsam da bunlara itibar etmedim. Demokrasiyi zaten hukukun koruduğunu; anayasanın zaten demokrasiyi koruyan mekanizmalar kurduğunu ve bunun demokrasiyi yaşatmak için yeterli olduğunu sandım ve son bir iki yıla kadar da bundan pek şüphe duymadım.
Oysa öyle değilmiş; demokrasi de korunmaya muhtaç bir şeymiş.
Vakıa şu ki, demokrasiyi koruyacak olan kişiler, yasama, yürütme ve yargı organlarını işgal eden kişiler değil, bütün vatandaşlardır. Bir demokrasi onu savunan cesur vatandaşlar olmadan hayatta kalamaz. Weimar Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı Friedrich Ebert’in söylediği gibi “demokrasinin demokratlara ihtiyacı vardır (Demokratie braucht Demokraten)”.
[6]. Jean-François Gagné, Hybrid Regimes, 2013. Oxford Bibliographies Online (under evaluation) (http://www.oxfordbibliographies.com/view/document/obo-9780199756223/obo-9780199756223-0167.xml).
[7]. Mehran Kamrava, Understanding Comparative Politics: A Framework for Analysis, London, Roudledge, 1996, s.92-93.
[8]. Wolfgang Merkel, “Embedded and Defective Democracies”, Democratization, Cilt 11, No 5, Aralık 2004, s.33-58 (https://www.wzb.eu/sites/default/files/personen/merkel.wolfgang.289/merkel_embedded_and_defective_democracies.pdf).
[9]. Ergun Özbudun, Otoriter Rejimler, Seçimsel Demokrasiler ve Türkiye,İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2001.
[10]. Fareed Zakaria, “The Rise of Illiberal Democracy”, Foreign Affairs, November–December 1997 (https://www.foreignaffairs.com/articles/1997-11-01/rise-illiberal-democracy).
[11]. https://freedomhouse.org/blog/twilight-modern-authoritarianism.
[12]. Guillermo O’Donnell, “Delegative Democracy”, Journal of Democracy, Cilt 5, Ocak 1994, s.55-69. (http://isites.harvard.edu/fs/docs/icb.topic925740.files/Week%206/ODonnell_Delegative.pdf).
[13]. Steven Levitsky ve Lucan A. Way, “The Rise of Competitive Authoritarianism”, Journal of Democracy, Cilt 13, Sayı 2, Nisan 2002, s.52-65 (http://scholar.harvard.edu/levitsky/files/SL_elections.pdf).
[14]. Jan-Werner Müller, What is Populism? Philadelphia, University of Pennsylvania Press, 2016.
[15]. Bu konuda Türkçede şu güzel çalışmaya bakılabilir: Ergun Özbudun, Anayasalcılık ve Demokrasi, İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2015, s.122. Özbudun bu konuda başlıca şu çalışmaya göndermede bulunuyor: David Collier ve Stefen Levitsky, “Democracies with Adjectives: Conceptual Innovation in Comparative Research”, World Politics, Cilt 49, Nisan 1997, s.430-451.
[16]. Georges Liet-Veaux, “La ‘fraude à la constitution’: essai d'une analyse juridique des révolutions communautaires récentes - Italie, Allemagne, France”, Revue du droit public, Cilt 59, 1943, s.116-150.
[17]. David Landau, “Abusive Constitutionalism”, University of California Davis Law Review, Cilt 47, Sayı 1, 2013, s.189-260.
[18]. Richard Albert, “Constitutional Dismemberment”, Boston College Law School Legal Studies Research Paper Series, Research Paper 424, November 25, 2016 (https://ssrn.com/abstract=2875931). (Önümüzdeki aylarda bir dergide yayınlanacaktır).
[19]. Jan-Werner Müller, “Populism and Constitutionalism”, in Oxford Handbook of Populism (Ed. Cristóbal Rovira Kaltwasser et al.) (Editor, Oxford, Oxford University Pres, Ekim 2017 (Çıkacak). Bu konuda ayrıca bkz.: Jan-Werner Müller, “Populist Constitutions: A Contradiction in Terms?”, Int’l J. Const. L. Blog, Apr. 23, 2017, at http://www.iconnectblog.com/2017/04/populist-constitutions-a-contradiction-in-terms/; Michaela Hailbronner ve David Landau, “Introduction: Constitutional Courts and Populism”, Int’l J. Const. L. Blog, Apr. 22, 2017, at: http://www.iconnectblog.com/2017/04/introduction-constitutional-courts-and-populism/
[20]. Kemal Gözler, “1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme”,http://www.anayasa.gen.tr/anayasasizlastirma-v4.pdf.
[21]. Siyasî süreç bozulmadan önce neredeyse her ülkede demokrasiyi koruyacak hukukî mekanizmalar en ileri, en sofistike aşamasındaydılar. Bu ileri düzey mekanizmalar gerçekte yetersiz kaldılar.
[22]. Bu konuda bkz. Kemal Gözler, Elveda Anayasa: 16 Nisan 2017’de Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Hakkında Eleştiriler, Bursa, Ekin, 2017, s.113-122 (http://www.anayasa.gen.tr/elveda-anayasa-kitap.htm).
[23]. “I fear all we have done is to awaken a sleeping giant and fill him with a terrible resolve” (https://en.wikipedia.org/wiki/Isoroku_Yamamoto%27s_sleeping_giant_quote). Bu söz 2001’de çekilen Pearl Harbor filminde de geçmektedir.
No comments:
Post a Comment