"(...) Bireyliğin bu gelişmesi, elbette ve doğal olarak, yeni bir toplumsal örgütlenme içinde eğitim, öğretim yoluyla olacaktır. Ve bireyliğin bu gelişmesi, özerkliğe bir başlangıç olarak, bireyin, "akılsal düşünceye, eleştiriye, araştırmaya, keşfe ve icada" çocukluğundan itibaren yönlendirilmesiyle sağlanabilir. Türk kültüründe, bireylerin birbirlerini geçmesi ve aşması gibi Batılı anlamda bir rekabet zaten kurumlaşmadığı için, Türk insanları çocukluklarından itibaren kendilerini aşmak, kendilerini yenilemek için bir rekabete, yani kendi kendileriyle bir rekabete yönlendirilmelidir. Fakat her şeyden önce, böyle bir rekabetin maddi-manevi koşul ve olanakları sağlanmalıdır.
Özerklik kavramından ne anladığımıza gelince, bu kavramın tanımının ve kapsamının, en iyi biçimde ve çok açık bir anlatımla Mümtaz Soysal tarafından yapıldığını ve açıklandığını görüyoruz:
"Özerklik kavramına en yakın kavram, bağımsızlık kavramı. Ama, özerklik bağımsızlıktan da ibaret değil. İkisi başka şeyler.
Örneğin mahkemeler bağımsızdır. Ama, özerk değillerdir. Yargıçlar hüküm verirken, kimseden emir almadan, yalnızca vicdanlarının sesini dinleyerek verirler. Fakat, yasalarla bağlıdırlar; parlamentonun yaptığı yasaları uygularlar.
Özerklik bunun ötesinde bir kavram. Özerk kuruluş, 'erk'ini, yani gücünü kendi 'öz'ünden alan kuruluş demektir. Davranış kurallarını kendisi saptar, hükümlerini ya da diğer yargılarını, başkalarının karalaştırdığı ilkelere göre değil, kendi benimsediği ilkelere göre verir.
Örneğin, özerk üniversite, parlamentoca benimsenmiş kuralların içine sokulmaması gereken, bilimden başka sınır tanımayan, her şeyin serbestçe araştırıldığı, öğretildiği ve öğrenildiği yer demektir. Bir üniversitenin parlamentodaki çoğunluktan bağımsız davranabilmesi yetmez; üniversitenin, aynı zamanda, toplumda ağır basan düşüncelerden, değer yargılarından, yerleşik görüşlerden ve değelerden de bağımsız olması gerekir.
Özerkliğin temel koşulu, böylesine geniş bir bağımsızlığı yeterli sorumluluk duygusuyla birlikte taşıyabilecek insanların yetiştirilmiş olmasıdır. Onun içindir ki, örneğin özerk üniversite demek, her şeyden önce, uzun bir meslek yaşamının çeşitli aşamalarından sınanarak, denenerek geçmiş, başkalarından emir almadan sorumlu davranabilecek olgunluğa erişmiş, düşünce ve bilim namusuna sahip insanlar demektir. O insanların yetişmesi için bütün olanaklar seferber edilmelidir."
Özerkliğin tanımı ve kapsamından başka, işleyişi üzerine de ışık tutan Mümtaz Soysal, aynı zamanda ve çok haklı olarak, özerkliğin özerk insan istediğini ve bu özerk insanın sağlam güvencelere kavuşturulması gereğini vurguluyor."
(...)
"Bir Türk kamu bilinci ki, bir bakıma, yük anlamında bir sosyolojik ağırlık olarak, tarihimizden bugünkü bizlere miras kalmış; kalmış ama, hissettiğimiz bu yük, bireyliklerimizin gelişmesini de engellemiş. Bu yükü, özerklik hafifletecek ve bireyliklerimiz doğrulacaktır.
Yine bir Türk kamu bilinci ki, bir bakıma, huzur ve hoşluk anlamında bir sosyolojik armağan olarak, tarihimizden bugünkü bizlere verilmiş; bu armağan, ilişkidir; bu armağan, bir kamu bağıdır. Bu bağlılık, Türk bireylerini yalnız bırakmamaktadır. Elbette, birlikten kuvvet doğar; bu birlik de, aranırsa, biz Türklerde yeterince var.
Bir Türk toplumu ki, insanlarının çoğu, "Allah, devlete, millete zeval vermesin." dileğini unutmamıştır. Ve hep devletten beklemiştir. Hem devletten bekleye bekleye, bu insanlarımız kendilerinden de bir şeyler bekleyemez olmuşlardır, hem de, zaten, devlet, bu insanlarımızın kendiliklerinden bir şeyler yapmasına göz yummamıştır.
Bir Türk toplumu ki, evlerinde aileler, "Evdeki buzağı öküz olmaz." deyiminde sonsuz ve sürekli çocuk sevgisini simgeleştirmiştir. Fakat, öyle bir sevgi ki, bir bakıma, çocukları çok koruyup kolamayı, fazlasıyla denetlemeye ve fazlasıyla engellemeye dönüştürmüş; öküzlüğe aday olamayacak buzağı gibi, çocuk da kişiliğe aday olamamıştır.
Türkiye'de devlet ve aile; el ele, bu ikisinden gelecek hoşgörü ışığında hem Türk çocuklarının kişilikleri, hem de Türkiye aydınlanacaktır. Ve çocuklarımızı sevmek dediğimiz şey, böyle olmalıdır herhalde!
Nasıl mı?
Türkiye'de bireylerin geleneksel/kamusal davranışlarıyla özerk davranışlarını bağdaştıran bir ortam'a kavuşarak; ve bu ortamda yeniden üretim için, kişiler kendilerini aşarak."
No comments:
Post a Comment