Monday, 5 February 2018

Demokratik mantık ve Demokratik Düzende Siyasi Partiler

In a modern country with more than a few hundred citizens, it is obvious that most decisions concerning the State, its policies, its activities, etc. must be taken by representatives, if only by virtue of the division of labour. But should there also be a place for the direct expression of the peoples' will, for the referendum, in other words? This question opens two options, one of principle, the other practical. The question of principle is classic: is democracy better served by representatives, as MONTESQUIEU maintained in France, or by direct vote of the citizens, as ROUSSEAU maintained? 
Democratic logic favours ROUSSEAU's thesis:
- If the people are sovereign, why believe them incapable of deciding for themselves?
- Elected representatives may have a personal will opposed to that of their electorate: recent examples in western Europe have shown that the answer given by the people directly consulted differed from that of their representatives.
- The referendum frees the people from the supervision of parties. 
Conversely, it can be noted:
- that many political questions are beyond the real understanding of "the man in the street";
- that the real purpose of the referendum is distorted because the mass of citizens regard it as a vote for or against the party in power;
- that a too frequent use of referenda discourages the electorate who can no longer be bothered to vote.
(https://book.coe.int/eur/en/constitutional-law/678-constitution-making-as-an-instrument-of-democratic-transition-science-and-technique-of-democracy-no-3.html)

Demokratik mantık kavramı üzerine biraz düşünelim.

Ahmet İnsel Türkiye'deki siyasi düzenin seçimli otokrasi olduğunu önerdi. Seçimlerin bağlamının biraz fazla bulanıklaştırıldığı bir Türkiye'de deneyimli Birikim yazarının bu tesbiti önemli: yanlış ya da doğru AKP'nin demokrasiyi Türkiye'de toparlayacağından umutlu olunduğu günlerde her eleştiri için eldeki en önemli sayılabilecek cevap seçim galibiyetiydi. Sevgili Ahmet İnsel de o dönem bizzat tanığı olduğu bir tür demokrasi hareketinin ve kurulması umulmuş bir demokrasi geleneğine emek verdiği günlerden bugünkü duruma gelindiğinde "hayal kırıklığının" siyasal partilerden kaynaklandığını öneriyor...

"Demokratik bir hukuk devleti"nde oylama yani demokratik seçimler demokratik düzenin prensipleri temelinde (hukuken de) düzenlenir: (Bugün Avrupa'da demokratik oylama ile referandumun farkı üzerinde duruluyor.)(...) the choice of an electoral system must be based on three types of consideration: - the existing political and social structures and their probable development (this includes the problem of multi-nationality States); - the type of system adopted in terms of the relation between executive and legislature: a parliamentary system has a far greater need for a stable and coherent parliamentary majority than a presidential system (below, No.33); - the interaction of laws concerning the electoral system and the structural effects that the system involves in practice. UNIDEM: 1992

Türkiye için şunu söylemek yanlış olmaz: oylamaya giden süreç otokrat siyasetlerin yolunu açıyor. Seçimli otokrasiyi seçime giden yol üzerinden incelemekte fayda var. Ben şahsen Çin'deki gibi bir tek parti rejiminin AKP ile kurulu olduğunu da düşünenlerdenim. AKP'nin 2002 yılındaki kadrosu ile bugüne kadar ki değişikliklere bakılıp biraz daha incelendiğinde, yeri geldiğinde ANAP'tan, DYP'den hatta MHP'den ve tabii ki Refah Partisinden yetişmiş siyasetçilerin de bakan olduklarını görüyoruz. Bu AKP'nin otokrasi üzerinden de eleştirilmesini(bir demokratik siyaset için) imkansızlaştırıyor, zira çok fazla değişen bir parti.

Seçime giden yolda basının ayrı bir yeri var. YSK, ya da herhangi bir ilgili kurum: basının, siyasi hareketlere ve eğer imkanı varsa toplumun taleplerine eşitlikçi ve hukuka uygun yaklaşımını cesaretlendiremez, destekleyemezse hiç bir seçimin demokrasi adına yapılmasına imkan yok. Zira ortada demokratik gelenek adına da pek bir şey yok.


Kaldı ki burada ihtiyaç olan sadece seçim dönemiyle sınırlı da değil. Daha da kötüsü Türkiye'de partiler üstü gazetecilik diye bir şey var. Partiler üstü gazeteler New York Times hatta Washington Post'u kendilerine örnek aldıklarını söylemekten geri kalmasalar da ne NYT ne de WP editoryal bağımsızlığında belli değerlerin öncelik geldiğini yani editoryal bağımsızlığın belli prensip ve değerlerle sağlandığını, en yolsuz ve manipülatif örneklerde bile, bir kenara atmazlar.

Bizim partiler üstü gazetelerimiz hiç bir zaman böyle olmadılar. Bizim partiler üstü gazeteler, partiler üstü bir hareket olmanın rahatlığını seçtiler, cesaretlendirdiler. Böyle bir basında oylama sonucunda AKP (ya da, CHP) gibi partilerden başka sonuç çıkmaz. Bu partilere denge sağlayabilecek oluşumların yol alabilmesi imkansızlaşır.

Basının en nihayetinde siyasi (herhangi) bir partinin yani hareketin oluşturulabilmesi temelinden siyasi konularda yayıncılık hakkına sahip olduğu prensibinin yorulmaksızın vurgulanması şarttır:

Her siyasi hareket, parti ya da yayınlar yoluyla insan haklarından kaynaklı ancak belli şartlar nedeniyle (başkalarından) farklı "öncelikleriyle" kimlik kazanıyor ya da çeşitleniyor ve demokratik mantık içinde şartlar değiştikçe (iyimser olursak) iyileştikçe (refah vs.) önceliklerin (başkalarıyla) ortak bir zemin bulması gerekiyor.

Bir kere bu kademe yani genele yönelim için hukuk güvenliği, bağımsız yargı ve demokrasiyi önemseyen bir anayasa mahkemesi gerekir ki özel olan öncelikler emniyette olsun.

Her hangi bir parti seçim güvenliğini sağlasın, ekonomi programı ortaya koysun demek: Türkiye'de öteden beri olduğu gibi "halk hukuk düzenini ve refahı oylasın bakalım" demekle aynı. Oysa bu kademede değil Türkiye. Hala değil. Kaldı ki bunlar oylanacak şeyler değil. Bunlar için belli konularda referandum yapılabilir, ancak bu da ayrı bir konu.

-

UniDem Conference "Constitution making as an instrument of democratic transition" (Istanbul) - 08/10/1992 - 10/10/1992 - http://www.venice.coe.int/webforms/events/?id=-135

European Electoral Heritage - 10 years of the Code of Good Practice in Electoral Matters - http://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-STD(2013)050-e

CDL-AD(2010)024-e
Guidelines on political party regulation, by OSCE/ODIHR and Venice Commission - Adopted by the Venice Commission at its 84th Plenary Session, (Venice, 15-16 October 2010) http://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2010)024-e
CDL-AD(2002)023rev-e
Code of Good Practice in Electoral Matters: Guidelines and Explanatory Report - Adopted by the Venice Commission at its 52nd session (Venice, 18-19 October 2002) in English http://www.venice.coe.int/webforms/documents/CDL-AD(2002)023rev-e.aspx

CDL(2015)007-bil
Table on the Method of nomination of candidates within political parties

No comments:

Post a Comment

" In his 2007 book on Jim Jarmusch, author Juan Antonio Suarez remarks that the director’s films “are centrally concerned with situatio...