Monday, 30 July 2018

AKP temsilinde siyasi irade ve ekonomi

AKP'nin tabanı Türkiye'de hep bir kara kutu olarak kaldı. Doğru düzgün yapılmış bir araştırma yok: bu konu sadece, AKP tabanının devasa kütlesiyle Türkiye'de neden olduğu şiddetli değişimlere verilen tepkiler sırasında öfke ve rahatsızlık hisleriyle gündeme geldi. Anket şirketleri de seçim öncesi yaptıkları saha çalışmalarında bu gibi Türkiye'yi ilgilendiren analizleri paylaşmıyorlar.

Kimi araştırmalar AKP tabanının önemli bir kesiminin kayıt dışı işlerde yani asgari ücret ve biraz üstü maaş ve vergi mükellefi olmadan çalıştığını ortaya koyuyor. Girişimcilik üzerine AKP yanlısı basın kişisel ihtiras ve çıkarları ile sayfaları doldurduğundan yine bir derlemeci gazetecilik yayını ile karşılaşılmıyor. AKP bir demokratikleşme projesi ise, hiç biri bunun için çalışmıyor.

Eskiden beri varolan hazır gıda devleri, Demokrat Partisinin kırsal kesimde zenginlik elde edenleri, Refah Partisi döneminde ortaya çıkan Anadolu Kaplanları, ANAP'ın fiyakalı girişimcileri, 1980'lere gitmekle beraber AKP dönemiyle değişim geçirmiş inşaat / müteahhitlik firmaları herkesin bildiği konular: muhafazakar sağ ve laik sol ayrımı aslında hep siyaseten yaşam tarzını içeren bir ekonomik ayrışma ile sürdü ve muhafazakar sağın oldukça karışık iktisadi incelemesi de bütünlükle yapılmadı.

Türkiye'de az çok iktisadi gelişime meraklı biri olarak, iktisadi girişimcilik - üreticilik konusunda bu alanın figürlerinin benim bildiğim birincil beklentisi - çalışma koşulu siyasi irade ile ilişkilerdir.

Bunun haklı nedenleri vardır: iktisadi teşebbüsün ihtiyaç ve yeteneklerini etkinleştirmesini sağlayan yasal düzen oluşmamışsa buna çare bürokrasi ile de facto çözümler aranır, bürokrasinin labirentleri de bunun için yeterli değildir. Yeterli değildir, yapısı buna uygun değildir ki uydurulmaya çalıştırılması çok daha demokrasi ve hukuk düzenini de ilgilendiren sorunlara neden olur.

Ekonomi - siyaset ilişkisi tümden kötü ve yanlış kabul edilemez. Önemli koşullardan biri bunun nitelikli yapılar ile yapılmasıdır. Yargı önemli bir alt başlığı olmakla beraber hukuk bunun en karmaşık kısmı: Türkiye gibi ülkelerde bunun uygulanması için en yetkili figür siyasi irade / meclis - hükümet.

Bu pek çok ülkede böyledir, meclis ve hükümet evet önemli ve yetkin bir figürdür: devletçi / hür - liberal ayrımı ülke ve toplumu ilgilendiren konularda kabaca temel prensipler / yapısal konular açısından bir sınır ile ifade edilebilir. Yani, yasal temeli oluşturmak elbette meclis ve hükümetin sorumluluğunda olmalıyken sistemin hür ilerlemesi yürütmeden bakış açısında bağımsız yargı ile sağlanır.* Temel girizgahın -demokratik prensipler çerçevesinde olması koşuluyla- devletçi uygulamalarla yapılmasının liberal görüşü utandıracak bir yanı yoktur.

Türkiye'de siyaset hala böyle bir süreci başlatabilecek hazırlığı sağlayamadı. Demokratik prensiplerin benimsenmesi için gerekli süreç herkesin arzuladığı gibi bir kullanım kılavuzuna uygun adımların atılabileceği toz pembe, herkesi mutlu edebilecek bir yol olması mümkün değil.

İktidarda muhafazakar sağ bir hükümet var ve gelişmeye muhtaç bir kesimi temsil ediyor.

Siyasi irade, bedelli askerlik, özelleştirme, işsizlik yardımı vb. siyasetlerle toplumu etkisi altında tutmaya çabalıyor. İktisatçılar üretim, gelişim konusunu gündeme getirmeye çabalıyor.

Bir enişte, amca ile en kötü milletvekili hatta kimi zaman başbakana ulaşabilen bir seçmen grubu meclis çoğunluyla temsil edilirken, ekonomide hala 2002 öncesi ekonomik figürlerden başkası pek gündeme gelmiyor. Beyoğlu ve pek çok yerde yasal zemin sadece kentsel dönüşüm için sağlanıyor.

Tüketim ve diğer borçlanmalar çokça gündeme geliyor, liranın ciddi değer kaybı, alım gücünün düşmesi, dış borç ve rezervlerin durumu henüz etkilerini toplumda yankı bulacak kadar hissettirmese de işin uzmanı ve ciddiyetle yaklaşanlar endişelerini saklamıyor.

Laikçi sol ve muhafazakar sağ demokratik prensipler çerçevesinde iktisadi bir atılım ortaya çıkarabilir mi? Bence cevap eğer amaç demokrasi olursa, evet, ancak bu da bir aşama ve bir sürece dahil.

*Democracy as a living set of rules is shaped not only by the basic charters and statute books but by the judicial work which mediates between large principles and particular problems, between the high tension charge of philosophy and the reduced voltage of serviceable current.

No comments:

Post a Comment

" In his 2007 book on Jim Jarmusch, author Juan Antonio Suarez remarks that the director’s films “are centrally concerned with situatio...